YÖNETİŞİMİN
TÜRKİYE İLE İMTİHANI
Ülkemizin
kültürel tarihine baktığımızda güçlü figürlerin ve güçlü devlet yapısının
olduğunu görmekteyiz. Ataerkil yapının olması, aile büyüğünün söz sahibi olması
ve ana karar verici olması, devlet yapısına da yansımış olup güçlü bir kültür
oluşturmuştur. Bu kültürle ilerleyen Anadolu ve Türk toplumu, 20.yüzyıldan
itibaren Atatürk ilke ve inkılaplarıyla beraber hızla gelişmekte olan dünyaya
ayak uydurmaya ve gelişmeye çalışmıştır. Kapitalizmin gereği olarak
bireyciliğin ön plana çıkmaya başladığı diğer dünya ülkelerinde kültürlerinin
ve birikimlerinin bir yansıması olarak gelişime ve değişime hızlı adapte
olmuşlardır. Ancak ülkemiz için bu değişim ve gelişimin aynı hızda olduğunu
söylemek zor olacaktır.
Hiyerarşik
yapının kuvvetli olduğu ülkemizde, kamu kurumlarının deyim yerindeyse kutsal
kabul edilmesi, liberal politikalarla beraber ülkemizde de adı geçmeye başlayan
yönetişim ve yeni kamu anlayışı ilkelerinin halen daha sözden ibaret olmasına
sebebiyet vermektedir. Kültürel anlayış gereği devletin sözünün üstün kabul
edilmesi kanaatkâr bir çoğunluk oluşturmuş olup, söz sahibi olmak isteyen
bireylerin az olmasına ve de bastırılmasına yol açmıştır. Bu düşünce eğiliminin
köklerinin sağlam olmasından dolayı özel sektör yeteri düzeyde gelişmemekte ve
bireycilik anlayışının kabul görmemesine yol açmaktadır. Güç mesafesini
olabildiğince yüksek tutmak isteyen bir yönetim anlayışına ve buna uygun bir
topluma sahip olan Türkiye’de yönetim anlayışı kendi kültürüne uygun bir
şekilde oluşmaktadır.
Evrensel
karar verme, bireycilik, güç mesafesinin azaltılması gibi kavramlar bunu
uygulamak isteyen ülke ve toplumların kültürleriyle özdeşleşmesinden dolayı
başarılı olmaktadır. Kendi kültürlerine uygun bir yönetim anlayışını benimseyen
ülkelerin dünya üzerinde söz sahibi ülkeler olması Türkiye gibi kültüründe
öznel karar verme, kuvvetli hiyerarşi anlayışı olan ülkeler için bu yönde adım
atmaları ve onlara uyumlu hareket etmelerini zorunlu kılmıştır. Bunun başarılı
olabilmesi için öncelikle yenilikçi ve bireyciliğe önem veren bir eğitim
sistemi olmasının gerektiğini düşünmekteyim. Cumhuriyetin ilk yıllarında
uygulandığı gibi yapıcı reformlara yer verilmesi, kendi dilimizi ve kültürümüzü
koruyarak hâkim olan büyük güçlerin başarılı yönetim anlayışlarının ve
fikirlerinin çalışılması gerektiğini savunmaktayım. Kültürün güçlü bir figür
olduğunu kabul ederek, doğru yönde gelişmesini ve ona uygun bir yönetim anlayışını
oluşturmamız gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder