TÜRKİYE’NİN PANDEMİ SÜRECİNİ ELE ALIŞI, YÖNETİMİ VE YÖNETİŞİM İLKELERİYLE KARŞILAŞTIRILMASI
GİRİŞ
Tüm
dünyayı etkileyen Covid-19 virüsü ülkelerin hızlı ve radikal karar almalarını
gerektiren bir süreci beraberinde getirdi. Sosyalleşmenin temel yasak konusu
olduğu süreçte ülkelerin vatandaşları için alacakları kararlar toplum sağlığı
açısından büyük önem arz etmekteydi. Dünya Sağlık Örgütü’nün önerileri
doğrultusunda birçok ülke yönetimi sağlık bilimi dünyasından uzman kişilerce
oluşan bir kurul oluşturdu ve alınan kararlarda kurul üyelerinin fikirlerine
danışıldı.
Neoliberal
yaklaşımların bir uzantısı olan ve Dünya Bankası tarafından ilk ele alınan
yönetişim kavramı, devletin, piyasanın ve sivil toplum örgütlerinin bir arada
olduğu bir formüle dayanmaktadır. Yönetişim, kamu işletmeciliği yaklaşımının
devlet ve piyasanın yer aldığı formülün eksikliğine dikkat çekerek, sistemin
katılımcılık açısından eksikliklerini gidermeyi amaçlamaktadır.
Dünya üzerinde Covid-19 hızlı
şekilde yayılarak eşine rastlanmayan sağlık, ekonomi ve jeopolitik bir krize
yol açmıştır.
TÜRKİYE’DE COVİD-19 YÖNETİMİ
Dünyayı
hızla etkilemeye başlayan Covid-19 virüsü, devletlerin erken tedbir almasına
sebebiyet verdi. Türkiye 10 Ocak 2020 tarihinde Sağlık Bakanlığı bünyesinde
Sağlık Bakanlığı, YÖK ve 12 üniversitenin akademisyenlerinden oluşan bir Bilim
Kurulu oluşturuldu.
10 Ocak 2020; Bilim Kurulu oluşturuldu.
23 Ocak 2020; Bilim Kurulu tavsiyesi
ile Vuhan uçuşları durduruldu.
05 Şubat 2020; Çin ile olan tüm
uçuşlar durduruldu.
29 Şubat 2020; İran’dan sonra İtalya,
Güney Kore ve Irak arasındaki gidiş-gelişler durduruldu.
01 Mart 2020; Umre ziyaretinden
dönenler için Sağlık Bakanlığı bir kitapçık yayınladı. Bu kitapçıkta yurt
dışından gelenler için uyulması gereken kurallar yer alıyordu.
11 Mart 2020; Türkiye’de ilk vaka
tespit edildi.
Bu
tarihten itibaren ülke genelinde sıkı tedbirler alınmaya başlandı. 12 Mart 2020
tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında yapılan, bakanların ve ilgili
kurumların katılımıyla gerçekleştirilen toplantıdan çıkan kararları
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın açıkladı;
“İlk, orta ve lise okulları 16 Mart itibari ile
bir hafta tatil edildi.
Üniversiteler 16 Mart tarihinden itibaren 3 hafta süre
ile tatil edildi.
Spor müsabakaları nisan ayı sonuna kadar seyircisiz oynanacak.
Kamu
çalışanlarının yurt dışına çıkışları özel izinle gerçekleştirilecek.”
Açıklanan
bu kararların uzmanların, ilgili kurumların, sağlık kurulunun tavsiyelerinin ve
Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla alındığı ve tedbirlerin kararlılıkla uygulanacağı
açıklandı.
Covid-19
ile mücadele sürecinde toplu halde bulunmayı engellemek adına birçok önlem
alındı. Okullara ara verildi, spor müsabakalarını izleyen taraftarların bir
arada bulunmamaları için statlar ve spor salonlarına taraftar alımına bir süre
ara verildi. 16 Mart 2020 tarihinde İçişleri Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu
genelge ile umuma açık istirahat ve eğlence yerleri olarak faaliyet gösteren,
vatandaşların yakın temas halinde olduğu ve bu nedenle hastalığı kapma ve yayma
tehlikesi ile karşı karşıya kaldıkları için sosyal faaliyette bulunan birçok
işletme, sosyal etkinlik yapılan kapalı alanlar, eğlence mekanları, alışveriş
merkezleri ve lokantalar geçici süreliğine kapatıldı.
Nisan
ayına kadar olan süreçte 70’e yakın ülkeye uçuş yasağı konulmuş, spor
müsabakaları ve ligler ertelenmiş, yurt dışından gelen insanlar karantinaya
alınmış, eğlence mekanları kapatılmış, cemaatle namaz kılma yasaklanmış, 65 yaş
üstü ve 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı getirilmiştir.
Salgın
hastalıklar döneminde toplumun düzeni ve işleyişi bozulup, pandeminin kontrol
edilemez bir krize dönüşmesi muhtemel olduğu için devletlerin önlem amaçlı
kararları hızla alması kaçınılmazdır. Bu tarz dönemlerde devletin uygulayacağı
kararlar veya kısıtlamalar temel hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı şekilde
olabilir mi olamaz mı tartışılmaktadır. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılmasının durdurulması” başlıklı 15. Maddesi şu şekildedir;
“Olağanüstü
hallerde milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihmal edilmemek kaydıyla, durumun
gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasını kısmen ya da
tamamen durdurabilir veya bunlar için anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.”
Türkiye’de ilan edilmiş bir
olağanüstü hâl olmasa da 10 Ocak 2020 tarihinden itibaren oluşturulan Bilim
Kurulu ve devamında gelen genelgeler, kararlar ve kısıtlamalara bakarak ülke
genelinde olağanüstü hallerde alınacak tedbirlerin alındığı görülmektedir.
Devletin yayınlamış olduğu birçok genelgeyle birlikte ülke genelinde bir
kısıtlama, sosyal etkinliklere izin vermeme durumu söz konusudur. Bu süreçte
yerel yönetimlerin rolü de önemlidir. Pandemi ile mücadele aslında bir afet
yönetimidir. Bu yüzden bölge halkına en yakın olan yerel yönetimler kriz anını
yönetip olası tehlikeleri tespit edip yerel düzeyde plan ve program yaparak
süreci yönetmekle görevlidir.
Mayıs 2020 tarihine kadar devam eden
kısıtlama süreçleri bu tarihten itibaren kademeli olarak kaldırılmaya,
gevşetilmeye başlandı. Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan normalleşme süreci
mayıs, haziran ve temmuz aylarında kademeli olarak başladı. Bu süreçte sağlık
meslek odaları önlemlerin sıkılaşmasını talep etse de bu talepleri hükümet
tarafından karşılık görmedi. Mayıs ayından itibaren başlayan normalleşme
sürecine eleştiriler getiren Türk Tabipler Birliği’nin Sağlık Bakanlığı’na
yaptığı “Krizi beraber yönetelim” çağrısı da kayıtsız kaldı. Yine Türk Tabipler
Birliği’nin başkanının söylediğine göre Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında
yapılan değerlendirme toplantısına da davet edilmediler. O dönemde bazı
hastanelerde sağlık çalışanlarına halen daha gerekli sağlık ve korunma
araçlarının temin edilmediğini dile getiren Türk Tabipler Birliği Başkanı Sinan
Adıyaman, süreç boyunca uyarılarına ve söylemlerine devam etti.
Yaz aylarında normalleşme sürecine
giren Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu günlük vaka
tablolarının şeffaf olmadığı yönündeki tartışmalar yaşanıyordu. Türk Tabipler
Birliği, bakanlığın açıkladığı vaka sayılarının gerçeği yansıtmadığını ilk
olarak 16 Mart 2020 tarihinde duyurdu. PCR testi üzerinden yapılan
tanımlamaların Sağlık Bakanlığı tarafından farklı uygulanması vaka sayılarında
farklı çıkmasına yol açıyordu. Temmuz 2020 tarihinde Sağlık Bakanlığı’nın
yayınlamış olduğu günlük tablolarda bir değişiklik meydana geldi. Vaka sayısı
ifadesi hasta sayısı olarak değiştirildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca “Her
vaka hasta değildir. Çünkü testi pozitif çıktığı halde hiçbir semptom
göstermeyenler var ve büyük çoğunluğu bunlar oluşturuyor.” Açıklamasını 30
Eylül 2020 tarihinde yaptı. Günlük açıklanan vaka sayılarının toplam pozitif vaka
sayısı olmadığı, sadece semptom gösterenlerin yansıtıldığını söyleyen Bakan
Koca’nın açıklamaları tepki topladı. Dünya Sağlık Örgütü’nün kendi rehberlerine
uygun şekilde vaka sayılarını raporlaması çağrısı 25 Kasım 2020 tarihinde
karşılık buldu.
Tekrar kapanmayla beraber birçok kişi gelir sıkıntısı
yaşamakta ve geçimini sağlayamamakla karşı karşıyaydı. Türkiye pandeminin ilk
zamanlarında “Ekonomik İstikrar Kalkanı” adlı 100 milyar TL’lik teşvik paketi
açıkladı. İlerleyen süreçlerde yapılan açıklamalarla yardım ve desteklere devam
edildi. Ancak 29 Nisan- 17 Mayıs tarihleri arasında yapılan son kısıtlamada
herhangi bir desteğin açıklanmaması tartışmalara neden oldu.
Aralık 2020 tarihinde başlayan aşılama 24 Mart 2021 tarihine
kadar bakanlığın verilerine göre 14 milyonu aştı. Ancak bu aşılama hızının
yeterli olmadığını belirten Türk Tabipler Birliği üyeleri, sürecin böyle devam
etmesi halinde aşılama sürecinin kısa sürede tamamlanmayacağını söylüyor.
1-
Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin toplanması ve karar alması
2-
İçişleri Bakanlığı’nın genelde çıkarması
3-
İl umumî hıfzıssıhha kurullarının karar alması
4-
Kararlara aykırı davrananlara idarî para cezası verilmesi
Bu işlemlerin ilki hukuken yoktur, diğerleri ise hukuka
aykırıdır. Hukukumuzda “Cumhurbaşkanlığı Kabinesi” diye bir kabine olmadığını
belirten Gözler, hukuken olmayan bir kabine karar alamaz, haliyle bu kabinenin
aldığı kararlar maddi yokluktadır. İçişleri Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu
genelgeler hukuka aykırıdır. Genelge o makamın kendi personeline hitap eder.
Genelde ile vatandaşlara hitap eden bir düzenleme olamaz. Ayrıca temel hak ve hürriyetler genelge ile
değil, Anayasamızın 13. Maddesine göre, ancak kanunla sınırlandırılabilir. 1593
sayılı Umumî Hıfzıssıhha Kanununda maske takma zorunluluğu ve sokağa çıkma
yasağı gibi yasaklar koyma yetkisi de yer almamaktadır. Bu yasaklara
uymayanlara verilen para cezaları da hukuka aykırıdır. İdari para cezası verilebilmesi
için aykırı davranılan emrin hukuka uygun olması gerekir. Halbuki burada emir,
hukuka aykırıdır. Ayrıca kanunda yazılı olma şartına da aykırıdır.
Gelinen noktada 10 Ocak 2020 tarihinde başlayan Covid19 ile
mücadele süreci halen daha kısıtlamalar ve yasaklarla yönetilmekte, aşılanma
süreci ve tedbirlerle aşılmaya çalışılmaktadır. Sürecin nasıl işlediğinden, ilk
vakanın görülmeden önce alınan önlemlerden, vakaların artması ve kısıtlama
süreçlerinden, yaşanan tartışmalardan bahsettik. Pandemi sürecinin bir afet
olarak görüldüğünü, risk ve kriz yönetiminin nasıl ilerlediğini işledik ve
gündeme yansımalarını paylaştık. Şimdi ise sürecin yönetişim ilkeleriyle
karşılaştırılması ve yorumlanması yapılacaktır.
SONUÇ
Covid-19 olarak adlandırılan virüs hızlı bir şekilde dünyaya
yayılarak pandemi haline dönüşmüştür. Bu tarz bir olay afet yönetimi açısından
pandemik felaketler olarak adlandırılmıştır. Bu tarz salgınlar biyolojik afet
olarak kabul edildiği için risk yönetimi ve kriz yönetimi aşamaları mevcuttur.
Covid-19 salgınında sürecin başında belirsizliklerin olması, Çin Hükümetinin
şeffaf olmaması, virüsün yayılım hızının öngörülemez olması göz önünde
bulundurularak, risk yönetiminin verimli kullanılmadığını söyleyebiliriz. Risk
yönetim aşamalarında hazırlıklı olma ve risk azaltma aşamaları bulunmaktadır.
Bu aşamalara ülkemiz açısından bakacak olursak yönetim sistemimiz, Pandemik
İnfluenza Ulusal Hazırlık Planımız ve sağlık altyapımız hazırlıklı olma
aşamasını oluşturmaktadır. Sağlık altyapımızı destekleyen unsurlar ve Bilim
Kurulu oluşturulması ise risk azaltma aşamasını temsil etmektedir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi kriz yönetiminde hızlı karar alınması, karar
alma süreçlerinde eşgüdüm sağlanması, politika belirlemede ve uygulamada etkin
olunması, toplumu bilinçlendirmede şeffaf olunması, güvenlik ve denetim
imkanlarının kolaylaştırılması bakımından olumlu görülebilir. Ancak kriz
yönetimi durumlarında yönetişim ilkelerinin çoğu zaman aksadığını söylemekle
beraber çoğu zaman toplumun da karar alma süreçlerine katıldığı görülebilir.
Türkiye’nin son yıllarda sağlık sektöründe yapmış olduğu reformlar salgına
hazırlık sürecine olumlu yansımıştır.
Sürecin başlangıcında Sağlık
Bakanlığı tarafından kurulan Bilim Kurulu, yayımlanan bildiriler, halkın
bilinçlendirmesi ve aydınlatılması çalışmaları bu sürecin yönetişim ilkeleri
açısından uygun şekilde başladığını görmekteyiz. Sürecin devamında alınan kararların
Cumhurbaşkanı başkanlığında Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri göz önünde
bulundurularak alındığını bildiren hükümetin yine yönetişim ilkelerine uygun
şekilde hareket ettiğini söyleyebiliriz. Ancak sürecin devamında uzman
kişilerin ve meslek örgütlerinin dile getirdiği kapsamlı birer tam kapanmayı
devletin hiçbir zaman uygulamaması yönetişim ilkelerinden sivil toplum
örgütlerinin de karar alma sürecinde etkili olması açısından olumsuz
yansıdığını görmekteyiz. Yine hükümetin kısıtlama ve yasakları duyurma konusunda
yanlış zamanı seçmesi, açıklamaların geç gelmesi ve yeteri kadar açık olmaması
kamuoyunu aydınlatma konusunda olumsuz yansıdığını söyleyebiliriz. Afet
yönetiminde yerel yönetimlerin rolünün önemli olduğu bilinir iken, kapanmalar
ve kısıtlamalardan ötürü yardıma ihtiyaç duyan kesimlerin bu yardımlara daha
çok ihtiyaç duyduğu süreçte bazı belediyelerin yardım fonlarının bloke edilmesi
yönetişim ilkeleriyle uyuşmamaktadır. Salgınla yönetim sürecinin merkeziyetçi
bir anlayışla ele alınmaya başlanması yönetişim ilkeleriyle örtüşmemektedir.
Türk Tabipler Birliği’nin yapılan toplantılara çağrılmaması, süreci beraber
yönetelim çağrılarının da karşılıksız kalması bu süreçte devletin tek aktör
olduğunu göstermekte ve yönetişim ilkelerine uymadığını kanıtlamaktadır. Sağlık
Bakanlığı’nın paylaşmış olduğu günlük vaka tabloların şeffaf olmadığı
iddiaları, bu iddiaların ilerleyen süreçte doğrular nitelikteki değişimlerde
sürecin şeffaf şekilde yönetilmediğini göstermektedir. Yaz aylarının ardından
tekrar kısıtlamaların getirildiği dönemde esnafa ve birçok orta ve alt düzey
gelire sahip vatandaşlar için herhangi bir teşvik veya yardım paketinin
açıklanmamış olması kamuoyunun karar alma sürecinde olmadığını göstermektedir.
Aşılama sürecinin yeteri hızda olmaması, toplumun büyük kesiminin henüz
aşılanmamış olması kısıtlamaların ve yasakların daha uzun süreli olmasına yol
açıyor ve toplumun huzurunun ve ruh sağlığının tehlikede olduğunu gösteriyor.
Gelişmiş devletlerin aşılama sürecini hızlı yapması ve normalleşme süreçlerine
çoktan geçmiş olmaları, salgınla mücadele sürecindeki başarılarını sürekli
diğer dünya devletleri ile kıyaslayarak başarılı olduklarını öne süren
hükümetin kamuoyuna yeteri güveni vermediğini, inandırıcılığını ve devlete olan
güvenin azaldığını kanıtlamaktadır. Salgın yönetiminde alınan kararların ve
karar sürecinin hukuki yapısı uzman hukukçular tarafından sorgulanır ve yanlış
olduğu yönünde görüş bildirilirken bunların görmezden gelinmesi, hukuk devleti
anlayışının sorgulandığı bir ortamda yönetişim ilkelerinin uygulanıp
uygulanmadığına bakmak ne kadar doğru olur tartışılır.
Görüldüğü üzere salgınla yönetim
sürecinin başlangıcında yönetişim ilkelerine uygun şekilde kararlar alınıp
uygulanmış, ilerleyen süreçte bu durum zarar görmüş ve gelinen noktada
yönetişim ilkeleriyle tamamen uyuşmayan bir yönetim süreci olduğunu
anlamaktayız. Türk Tabipler Birliği’nin hiçbir süreçte yer almaması, vaka
sayılarında kamuoyuna şeffaf olunmaması, alınan kararların yayımlanış biçimi ve
zamanlamasının tartışılır olması ve salgınla yönetimin hukuki sürecinin ciddi
yanlışlar içermesi yönetişim ilkeleriyle uyuşmamaktadır. Süreç, yerel
yönetimlerin bölge halkına yapmış olduğu desteğin siyasi olarak yorumlanmasıyla
yönetişim anlayışından uzaklaşmıştır. Alınan kararların ekonomik karşılığının
önemli olması, yönetişimin uygulanabilmesi için güçlü bir ekonomiye ihtiyaç
olduğunu göstermektedir.
KAYNAKÇA
AA. (2020a, Mart 24). aa.com.tr: https://www.aa.com.tr/tr/kategori-sayfasi-manset/adan-zye-kovid-19-rehberi/1777116
adresinden alındı
AA.
(2020b, Mart 24). aa.com.tr:
https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/turkiyenin-koronavirusle-mucadele-politikasina-bilim-kurulu-yon-veriyor/1777215
adresinden alındı
AA.
(2020c, Mart 12). aa.com.tr:
https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/ibrahim-kalin-koronavirus-toplantisinda-alinan-tedbirleri-acikladi/1763918
adresinden alındı
AA.
(2020d, Mart 16). aa.com.tr: https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/icisleri-bakanligindan-koronavirus-tedbirleri-genelgesi/1768059
adresinden alındı
AA.
(2020e, Nisan 4). aa.com.tr:
https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/turkiyenin-koronavirusle-mucadelesinde-son-24-saatte-yasananlar/1791816
adresinden alındı
AA. (2021,
Mayıs 1). aa.com.tr:
https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiye-likit-destekle-devleri-geride-birakti/2226445
adresinden alındı
BBC.
(2020, Nisan 11). bbc.com/turkce:
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52251144 adresinden alındı
BBC.
(2021, Nisan 28). bbc.com/turkce:
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-56907130 adresinden alındı
BUDAK, F., & KORKMAZ, Ş. (2020). COVID-19
PANDEMİ SÜRECİNE YÖNELİK GENEL BİR DEĞERLENDİRME: TÜRKİYE ÖRNEĞİ. Sosyal
Araştırmalar ve Yönetim Dergisi (1), 62-79.
ÇİLİNGİR, G. A. (2020). Covid-19 kapsamında alınan
tedbirlerin afet yönetimi açısından analizi. C. Ş. EYEL, S. GÜN, M.
ERDİRENÇELEBİ, G. A. ÇİLİNGİR, G. Y. ÇELEBİ, H. M. ARSOY, . . . B. ŞAHİN
içinde, Covid-19 döneminde iktisadi, idari ve sosyal bilimler çalışmaları
(s. 3-29). Ankara: İksad Yayınevi.
DW. (2020,
Mart 18). dw.com/tr/g%C3%BCndem/s-10201:
https://www.dw.com/tr/sa%C4%9Fl%C4%B1k%C3%A7%C4%B1lardan-h%C3%BCk%C3%BCmete-koronavir%C3%BCs-%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1/a-52829868
adresinden alındı
DW. (2021,
Mart 10). dw.com/tr/g%C3%BCndem/s-10201:
https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyede-pandemi-bir-y%C4%B1lda-neler-ya%C5%9Fand%C4%B1/a-56822009
adresinden alındı
EURONEWS.
(2021, Mart 24). tr.euronews.com:
https://tr.euronews.com/2021/03/24/covid-19-mucadelesi-turkiye-as-lamada-durma-noktas-na-m-geldi
adresinden alındı
GÖZLER, K. (2021, Mayıs 18). ANAYASA.GEN.TR.
anayasa.gen.tr: https://www.anayasa.gen.tr/pandemi-ozet.htm adresinden alındı
KALFA, C., & ATAAY, F. (2008). YÖNETİŞİM:
DEVLET-TOPLUM İLİŞKİLERİNDE YENİ BİR AŞAMA. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi 17(3), 229-240.
SÖZCÜ.
(2020, Nisan 9). sozcu.com.tr:
https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/bakanlik-asevinin-banka-hesaplarina-el-koymustu-belediye-tek-tek-o-evlere-yemek-goturuyor-5737658/?utm_source=dahafazla_haber&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber
adresinden alındı
T24.
(2021, Nisan 27). t24.com.tr:
https://t24.com.tr/haber/imf-raporu-turkiye-pandemi-doneminde-halkina-en-az-yardim-yapan-ulkeler-arasinda,948738
adresinden alındı
TURAN, A., & ÇELİKYAY, H. H. (2020). Türkiye’de
KOVİD-19 ile Mücadele: Politikalar ve Aktörler. Uluslararası Yönetim
Akademisi Dergisi, 3(1), 1-25.