Eskiden hep yazmak isterdim. Şimdiyse yazmak istediğim nadir günlerden birisi bugün. Aslında her
anım hayal kurmakla ve bir şeyler düşünmekle geçiyor ama artık bunları insanlarla paylaşmak istemiyorum. Çok nadiren de olsa hayatımda bunları
paylaşmak istediğim birisi oluyor ve yazmaktan daha kolay bir şey varsa benim
için o da konuşmak. O kadar çok konuşuyorum ki o günün sonunda boğazımın
ağrımış olduğunu, ne kadar su içsem de hala ağzımın kuru olduğunu fark ediyorum.
İnsanlar bu tarz şeyleri duymaktansa okumayı tercih ettiklerinden mi bilmiyorum
genelde içimi döktüğüm insanlar kısa bir süre sonra uzaklaşıyorlar. Anlatılanlar
da bana bir hiçliğe anlatmışım utancıyla kalıyor. O döngünün sonunda bir
yerlerdeyim yine. Her defasında
hatalarımdan ders çıkarmayı umduğum hayatımda yine aynı hataları yaparken
buluyorum. Bazı dönemler bu durum
katlanılmaz oluyor. Hatalar insanı olgunlaştırır ama aynı hatalar insanın cesaretini kırar.
Eskiden kendimden nefret ettiğim bir dönem vardı çok olmadı, belki de
hala ediyorumdur bilmiyorum ama o kadar da nefret ettiğim söylenemez. Aynaya baktığımda
beğeniyorum mesela kendimi. Ama banyomdaki ayna beni hiç tatmin etmiyor. Keşke
bu kadar basit olsa. Düşüncelerimden, yapmak isteyip de nasıl yapmam
gerektiğini bilmeyen halimden, doğuştan gelen özelliklerimden, duygularımdan,
ruh halimden ve neyi istediğimi bilmediğim halimden nefret ediyorum. Sürekli
bir arayış içinde olup ta ne aradığını, arayıp ta bulduğu herhangi bir şeyle ne
yapacağını bilememezliğin durumu bu. Bu durumu bir yanım severken diğer yanım bu
halin soğuk yalnızlığından nefret ediyor. Yalnız kalmaktan korkan bir tarafım
hala var. Nasıl alışırsın ki yalnızlığa. Onca insanın arasında her gün
yaşarken. Her gün o insanların birbirleriyle olan ilişkilerini izlerken.
Eskisinden daha güçlü hissediyorum kendimi. Çünkü düşünmeye, hayal
kurmaya, arayışa devam ederken artık daha fazla sorumluluk yükleniyorum. Her
gün düzenli yapmam gereken bir rutinim var. İhtiyaçlarımı karşılamak için para
kazanıyorum, insanlarla sürekli diyalog halindeyim, insanlardan kaçmıyorum, her
gün yeni insanlarla tanışıyorum, anlatıyorum yine, ve yine uzaklaşıyorlar. Ama
ben hala kurulu bir saat gibi her sabah çalmaya devam ediyorum. Her sabah
kalkıp sorumluluklarımı yerine getirmeye devam ediyorum. Eskiden günün hızına
şaşırmaktan uykuya dalarken şimdi menderes misali akmayan zamanın son
kıvrımında denize akmayı bekliyorum. Yazarken kaç kez vazgeçtim bilmiyorum,
paylaşmayıp silmek istedim. Şuan ilk hevesim yok. Kendimle alay ediyorum,
yazdıklarımla. Bu da bir olgunluk göstergesi aslında. İlerde dönüp bu yazıları
okuyup şuan ki halimi hatırlamak ve durumumu anlamak için yazıp paylaşıyorum.
Yoksa nefret ettiğim sizler için neden bunca zahmete gireyim ki?